Hasbihal

Posted by Ömer Burak |20 Nis 10 | 8 comments

Hasbihal

Bir yaş damladı elime,eğildim,baktım. Elimin üstünde damlacık halinde duruyordu. Elimin tersi ile silip düşünmeye devam edecektim. Neden sonra kendimden nefret ettim? Elimdeki katreye doğru eğildim,zavallı titriyordu. Neden titriyorsun,dedim seslice? Bana kendisi gibi titreyen sesle karşılık verdi. “Boş versene sen” Neden dedim,sükut eylemeyi tercih etti. Merak etmiştim doğrusu. Zihnimde birçok ihtimal zuhur etmişti ama; birden o ihtimallerden birisi aklıma takılmıştı ve kanaatimi ona yönlendirmiştim. Birden fikrim dudaklarımdan dökülüverdi. Biliyorum sen müptela olmuşsun dedim.(Sanki o an gülüyor gibi geldi bana.)Sanmıyorum diye seslendi ve ekledi.”Sahiden, peki sen aşık mısın,dedi?” Hiç beklemiyordum bu soruyu ondan. Neden sordun?”Boş versene sen anlat” dedi. Etrafıma bakındım kimsecikler yoktu. Emin misin, dedim? Sadece baktı, bu eminim anlamında bir bakış olsa gerekti. Ağzımdan çıkan ilk kelime bilmiyorum şeklinde olmuştu.(Neden bu kelime ile başladığımı biran düşünmek istedim. Kendime boş ver diye seslenerek devam ettim.) Ona sen bir su damlasısın ;lakin sen susar mısın,diye sual yöneltmiştim? Gülerek “elbette” dedi. İyi ben dünden susuzdum,diye karşılık verdim. Anlamadığını ifade eden bir bakış attı. Bekle anlatayım dedim. Bir yitik meselesidir bu dostum ,dememe kalmadı ki hemen sorusunu yapıştırdı: Dost muyuz? Ben ise değil miyiz diye seslendim. Küçük katre ise o zaman bir şartım var dedi. “Ne imiş o şart?” Benle dostsan aklınla sakın konuşma,yüreğinle konuş,kalbinle seslen dedi. Eğer akıl ile konuşursan çıkmaza gireriz. Oysa yüreğinle seslenirsen birbirimizi tamamlarız dedi,tekrar baştan başla diye tılsımlı bir sesle fısıldadı. Anlamıştım daha samimi olmamı istiyordu. Peki, dedim devam ettim.

Aynı şekilde bilmiyorum diyerek başlamayı uygun görmüştüm. İnsan bazen girdiği mekanın şeklini bilemez, ben de bu mekanda mıyım bilemiyorum.(Başka bir cümleye geçecek iken)Bana önce aşkı anlat dedi. Tamam dedim, devam ettim. Aşk kimi zaman bir heves, kimi zaman bir tutku, kimi zaman da hasbelkader olan bir hadisedir. Dışında iken muhtevasına kapılmak istediğin, içinde iken çıkmak istediğim bir halkadır. Öyle anlar olmuştur ki içindesindir ama farkında değilsindir. Bana ince ama efsunlu bir sesle ikinci kez fısıldadı: “Daha samimi ol” dedi. Samimi derken neden sesi birden yükseldi? http://img2.blogcu.com/images/e/v/o/evoironi/1212310022ask.jpgYoksa hala açık yüreklilikle konuşamıyor muydum? Aklımdan geçirdiğim soru işaretlerini aksettirmeden devam ettim. Nasıl desem bilmem ki… Kimi anlar olur ki Hürriyetin için her şeyini feda edersin. Öyle anlar da olur ki aşkın için Hürriyetini feda edersin. Bunları söylerken minik katre görüşüme katılmıyormuşçasına bir serzenişte bulundu sanki. Umursamadan devam ettim.

Aşk üç harfle başlayıp kalbe bir destan misali yazılan sayfalara benzer. Uzaktan üç harf çok gözükmez. Oysa… Aşk karanlık ufka bakarken aydınlığı görmek gibi bir şeydir. Karanlık ufkun sevgin;aydınlık ise sevdiğinin bir tebessümüdür. Gözün sevdiğinin gözlerine değdiğinde içinin titremesidir. Aşk ki insanı birçok hale sokar.”Nasıl” dedi,meraklı bir sesle. Aşk insanı üşütür dedim.”Ayazdan mı?” dedi. Hayır yalnızlıktan üşütür dedim. Aşk insanı kimi zaman sırılsıklam eder dedim.”Yağmurdan mı?” dedi. Evet yağmurdan lakin;gözyaşı yağmurundan dedim. Aşk insanı güzel kılar dedim. Hiçbir şey sormadı.(Ben de duymak istemiyordum zaten.)Yalnız bakışlarında “neden” sözcüğü gizlenmişti. Dayanamadım kendime kendim sordum. Neden dedim? Çünkü aşığın maşuğu güzeldir dedim. Aşık için maşuktan ötesi yoktur. Aşktan bir hal olup çevrendekilerin sana acıyıp unut artık dedikçe sevginin tedricen katlanmasıdır. Sözlerimi bitirmemiştim ki konuşmaya başladı. Halbuki ona bu sevginin en kötü yanını söyleyecektim. Sevdiğine ulaşmamana neden olan engelin küçük gözüktüğü halde “Manasının” büyük olması başka acı idi. Geçmeyen günlerin,bilmediğin ama içinde yaşamak istediğin mevsimlerin,anlamsız gelen sözlerin,duyduğun her türkülerin sözlerini sevdiğin için yazılmış zannedişinin sebeplerini sayacaktım ki beni dinlemeden konuşmasına devam ediyordu.”Sen aşıksın” dedi. Yanılıyorsun demeye fırsat bırakmadan diğer sözcüğünü tamamlamıştı. “Bunları söyleyebilmen için hissetmen lazım ufaklık”(Bu ufaklık lafı beni çileden çıkarmıştı. Sanki ufak olan bendim. Konuşmama bir türlü fırsat bırakmıyordu.) Sen bizi gözlerinden çıkmadan önceki halimizi bilemezsin. Bizler gözlerinden dökülmeden önce buz dağına yapışmış küçük kar tanecikleriyiz. Her akşam olduğu gibi bugün de içinde amansız fırtınalar koptu. O kocaman buz dağı senin içindeki aşk ateşinle mücadele etti. O kanlı ateş küçük kar taneciklerini eritti,ardından eriyen kar taneleri her zaman olduğu gibi gözlerinden yaş olarak süzülüp gitti.(Demek her şeyi biliyordu. Bunu nasıl da tahmin edememiştim?)Benim sürem doluyor,senin soruna cevap verip gitmek isterim diye seslendi kurnaz katre. İçindeki kanlı ateşin seni ağlattığı gibi bizi de ağlatan vardır elbette. Bana sormuştun neden titriyorsun diye. Ben titremiyordum ağlıyordum.” Ağlıyor muydun?” Evet dedi. “ Sen de mi ağlıyorsun?” dedim. Bana bir bakışla sus artık diyordu. Merakımdan suspus olmuştum. Başladı tekrar anlatmaya.

Ağlarken gözyaşının masumluğunu düşündün mü hiç? Ne kadar bencilim diye kendine sordun mu? ( Ne dediğini anlayamamıştım hala.) Sen ağlarsın, o gözlerden akan yaşlar akar gider lakin; neden sonra kaybolup gidişini izlemez insan?http://www.omerburakozdemir.com/wp-content/uploads/2010/04/damla1kg3.jpg Sen ağlarken onlar kime ağlar bilir misin? (İçimden bir ses maşuğuna diye geçirdim.) Onlar ki senin için ağlarlar,sen bunları bilemezsin. Sen başkalarına ağlarsın gözyaşların da sana ancak;onlar senden ayrılmayı istemediği sıralarda sen onları hiç düşünmezsin.(O bu kelimeleri kullanırken ağladığına gerçekten şahit olmuştum.) Onlar düşerler,değdiği yeri ıslatırlar. İşte her zaman olduğu gibi sessiz sedasız kuramaya yüz tutarlar. Göz yaşlarının en hüzünlü anlarında mutlu olabildiği tek an hangisidir bilir misin? Hayır anlamında kafamı sallamıştım. İşte ayrılık vakti gelmiştir. Ağladığında onlar senden ayrılacaktır. Evet! Bu onun için en hüzünlü andır. En mutlu anı ise senden tek ve son ayrılışında,son bir kez olsun sana dokunup gitmesidir. Yani gözden yanağa ,yanaktan dudağa doğru yol alması. Ona bundan başka mutluluk anlatamazsın. Nasıl aşığa maşuğundan başka kimseyi anlatamadığın gibi. Gözyaşı deyip geçtiğin şey hatta adını ağzına almak bile aklına gelmeyen zerre,son yolculuğunda,onun için ölüm olan anda bile senin mutlu olabilmen için mutlu oluyor.(Minik damla bunları acımasızca hızlı bir şekilde haykırırken sadece susmuş,diğer arkadaşlarının yolculuğunu izliyor,düşünüyordum.)Oysa ki sen bunlardan bihabersin. (Boğazıma takılan düğümü çözmeye çalışıyordum ama nafile idi. En son sözünü şu şekilde tamamlayıp arkadaşlarıyla birlikte kaybolup gitmişti.)
“ Beni ve bizleri düşünmeni bir kenara bırakalım,sen herhangi bir şey için ağlarken gözyaşların gibi mutlu olmayı denedin mi hiç?”

Ne yalan söyleyeyim denememiştim.

Ömer Burak ÖZDEMİR

Almıla Dergisi-Yıl:2006


8 comments

  1. s.a burak abı ,sıten hayırlı olsun oncelıkle epeydır görüşemiyorduk ,bu yazını ılk okudugumda da cok duygulanmıstım yıne aynı hıslerı yasadım…cok içten yazılmıs kalemıne yuregıne bereket …

    selam ve dua ile gorusmek uzere ıns

  2. BURAK AĞABEYCİĞİM YENİ SİTEN HAYIRLI OLSUN.GERÇEKTEN ÇOK BAŞARILISIN.YAZIN DA HARİKA .ELLERİNE,EMEĞİNE SAĞLIK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir